27 Haziran 2014 Cuma

Glasto

''İngilizler doğar, büyür, iyi müzik yapar ve ölür'' 

Kısa haliyle Glasto, her yıl haziran ayının son düzlüğünü bekleyen insanların dışındakiler için, daha resmi haliyle ''Glastonbury Festivali''. Müzik severlerin çoğunun özellikle de rockla azıcık haşir neşir olanların yakından bildiği festival rock müziğin haccı diye bilinir. Salt Rock müziğin dışında alt-yan ne kadar türevi varsa bu festivalde 3 günlüğüne hızlıca tüketiliyor.  Çok dramatik bi giriş yaptım gibi oldu ama anlatıcam bi durun, önce bi tarihine bakalım sonra takip ettiğim grupları (takip edin diye söylüyorum da bbc canlı yayın için e-pin istiyo ona da para veremedim nasıl olsa bi hafta içinde hepsi düşer internete diye :P) söyleyip dağılalım.

Müziğin en sevdiğim özelliklerinden bi tanesi bu festivalin başlangıcı için temel olmuş. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki dönemde her ülkede yaşanan sıkıntı, sefalet, yokluk güzel Britanya'mıza da uğramış. İnsanlar depresyonlarından bunlarımlarından sıyrılırken kulağa hoş gelen tınılarla kısa süreliğine de olsa uzaklaştırmışlar. Sonra da her yıl olmasa da arada buluşalım, eğlenelim böyle düzen olmaz olsun diyip başlatmışlar. 1930-40lı yıllara kadar devam ederken İkinci Dünya Savaşı patlak verince uzuun bi süre toplanılmamış,  ''üzerinde güneş batmayan ülkenin'' güzel özgürlük ruhlu insanları buluşamamış.

Şu andaki organizasyonun resmi başlangıç zamanı da 1970. Prototip aşamasında festivalin tekrar başladığı ilk gün ise söz verildiği üzere riff üstadı gitarist Jimi Hendrix'in ölümünün sonrasındadır. Girişler 1 poundken içecek olarak da çiftlikten bi bardak süt verilmiş. Hızlı geçiyorum, ana başlıklarla 1984'te Smiths ilk sahnesini almış,  86'da Cure, 92'de Morrissey ile Lou Reed beraber adım atmış sahneye. Önce biraz da içeriğe geçiyim olmaz mı? 

                                          
          86' Glasto. Gördüğünüz gibi çok sade ve rahat dimi. Şimdiyse ambalajlanmış ve daha samimiyetsiz aslında.

Festival içinde esas taş olarak rock (espri kaaç) , şimdilerde momentinin kaydığı elektronik, gelenektir hesabı reggae ve hiç de hoşlanmadığım kısmı olan hiphop bölümlerinden oluşuyo. Çağırılan gruplar ve sololar ilk başlarda bölgesel daha sonraları ulusal sonra da ada ülkeleri civarı olmuş zaman ilerledikçe. Sonra Avrupa ve dünyadan çok farklı seslere ev sahipliği yapmış olsa da o ada ülkeleri kimliğini hiç kaybetmiyo. Hatta İngiliz kibrini de hesaba katarsak biraz el üstünde tutuluyolar. İstisnalar dışında, sizin maininiz Metallica olursa bu sene olduğu gibi durum biraz daha farklı oluyo ister istemez. Festivale katılan kişi sayısı 70'te 5.000 kişi başlarken milenyum zamanında 100.000-160.000 kişi aralığında gidip geliyo. Bu sene 125.000 bilet satılmış biletler 1 saat 20 dakikada bitmiş. En büyük paylardan birisi de çekilişle bilet dağıtan şirketlerin olmuş. Olm siz niye böylesiniz ya, senin marketini kullanıp, umutlanıp, sonra çıkmayınca şanssızlığıma küfür etmek zorunda mıyım ben? neyse. 1000'inin üzerinde aktivite olacak bu sene toplamda. İnanılmaz bi rakam 3 gün için. Bu arada festivalin göze batan kısmı müzikali olsa da tiyatro ve film gösterimi de var. Sinema ve tiyatro alanları ayrı bi bölgede toplanmış. Gösterilerenler nedir ne değildir ben de bilmiyorum ama. 

Bi not: Madalyonun diğer yüzünde ise kafalarımıza sokulmaya çalışılan İngiliz elitistliği var. Zaten devletin servetiyle her zaman biz farklıyız imajı çizen BBC organizasyonun ana yayıncısı. Festival gelen kesimce evrensel olarak görünse de değil. Pazarlamaya ihtiyaçları olmasa bile siz bi ürünü binlerce kez görürseniz üstünlüğünü kabul edersiniz, onun gözünüze sokulduğunu pek anlamazsınız. O anlatılan ilk dönemlerde buluşan insanların karşısında durduğu soğuk sistemin elinde işler belirteyim dedim. Ama en başta yazdığım biraz doğruluk payı taşıyo kendimle çelişmiyim olsun.

Şimdi geçiyorum 2014'e. Göze çarpan listesi fiyakalı: Metallica, Lana Del Rey, Kasabian, Skrillex, Massive Attack gibi isimler. Ben biraz kenardan gidip daha az popüler olanlarını verip yazımı tamamlıycam.

1. Paolo Nutini
 
Yıllardır dinlediğim tarzsa tarz denilen adam olcak. İtalyan asıllı İskoç Mayıs'ta yeni albümünü çıkardı  Caustic Love adında. Öne sürdüğüm şarkısı
                                                        Scream (2014)


2. Poliça

Festivalin ve gördüğüm kadarıyla genel eğilim olarak artık insanların bay baya ilgi gösterdiği elektronik akımına yakın bi yolda olan ablamızın rahatlatıcı yürürken ders çalışırken ya da ne biliyim stresli olduğun bi anda dinlenesi şarkısını yolluyorum. Şu an sahnede olması ya da yeni iniyo olması lazım ayrıca. 
                                                                 Dark Star (2011)



3. Ed Sheeran
 
Kendisi aslında 2-3 yıldır takip ettiğim Youtube acoustic covercısıydı. İrlandalı saçlardan da anlaşılacağı üzere. Şu an bu festivale davet edildiyse ve bu kadar popülerse iki sebebi var: 1.si kendisi gibi olan arkadaşlarının el birliğiyle şarkısını özellikle ''Team'' şarkısınıdır. Kim bunlar? Daniela Andrade, Nicole Milik, Michael Schulte vs. 2.siyse Hobbit gibi bi filmin ana film müziğini yapmaktır. Bu da nasip meselesi mi diyim artık ne diyim. Çok genç (benimle yaşıt lan çok genç diyim de bari kendimi avutiyim) önü açık sempatiğin. Neyse Ehm             

Sunburn (2012)



                          

4. Oldies

 Burada da iki şarkı gelsin. Yeri her zaman ayrı olan Radiohead'in tek solukta hatasız söyleme ihtimalinin az  olduğu filmin film müziği olsun. 

                       "No Surprises" by Radiohead (Glastonbury 2003)



 Diğeri de efsaneler efsanesi olsun. 2000 öncesini yayınlamadım. O da sizlere kalsın istedim. Muse.

                                    Muse - Ruled By Secrecy (live at Glastonbury Festival 2004)




Ramazan ayınız da mübarek olsun şimdiden. Kendinize iyi bakın hoşçakalın!                                                                           







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder