25 Kasım 2013 Pazartesi

Önce gerçekler solar

Savaşa maşa tutanların çığırtkanlıklarının karşısında sadece fikirlerin tutunabileceğini anlayan insanlar var. Duygularından çok zekalarına hayran olunması gerekenler. Ve güzel fikirlerin arkasından gitmek bizi de güzelleştirecekse, her şeyi ama her şeyi bi kenara bırakacaksak, en saf halinin farkında bile olamayacak küçüklerin nefes almasını sağlayacaksak, düşünmek kadar kutsalı olamaz. Dünyanın her bi yanına sıçramışken mantığın insanları, sesleriyle, yazılarıyla, destek veriyosa barışa, toprağın altında olsa da arkasında bıraktıklarını kendisi gibi binlercesine ulaştırmışsa bu hayata kimse kötü demesin. ''La vita è bella''

Çoğu insanın sandığının aksine bi veda değil bi varoluş içerir ardı arkası kesilmeden John Lennon. Burada biçoklarından ayrıldığımı söylesem de bazı gerçeklerin önüne geçemiyosun. Ölüm gibi, yaşam gibi, sevgi gibi, ya da savaş gibi. Tüm bunları en tatlı diliyle anlatılabilecek şekilde anlatandır bize John Lennon.

Bazen olur ya her şey üst üste gelir iyi veya kötü. Nankörlüğümüzü bi yana bırakınca kalan iyilere sarılmanın en büyük ve tatlı örneği. Zamanını yanlış bulmak yanlışların en büyüğü ama gerçekten iyi insanların hepimizin buluşacağı yere erken vardığı kesin. Arkalarında bi dünya iyilik bıraktıklarında ve o güzel şeylerle her karşılaştığımızda onlarla buluşabileceğimizi düşünmeden edemiyorum ben. Ama bence o insanların da dünyada olmasının en büyü sebebi arkalarında bıraktıkları mirasları. Bu bi Peygamber de olsa, bi lider de olsa bi sanatçı da olsa arkalarında bıraktığı düşünce kırıntısı bile bizim bi parçamız hatta bütünümüz olabiliyor. İdeolojilerin en büyüğü, yaşamın tek anlamı benim için de bu sadece. Gerçekten anlamı olanları arkadakiler farkediyo ve yüceltiyor.

Başarılı insanlar geçmişlerinde zorlukları anlatmayı severler. Çünkü ne kadar dibe batsan da çıkışın o kadar mükemmel olunca kendini göstermek için elinden geleni yaparsın. Oysa ki yalın bi hayata sahipken geldiğin noktanın büyüklüğü senin kişiliğine olan bi övgüdür, her iki yolu da bilen bi insanmış John.  Hep düş kuran, ama aynı zamanda gerçekleri de görerek barıştan, aşktan ve sevgiden bahsetmiş. anlamsız ve basit bi iyimserliğe kapılmadan. Tam da tersine yaşanan kötülükleri açık bi şekilde yüzümüze vurup içimizi acıtmış. Ama o acı bile mutluluk vermiş çünkü geçmişinde yaşadıklarını ve bulduklarını kıyasladığında bulduklarına sarılmış.

Bi performans sanatçısı olan Yoko Ono'yla, iddia edilenin aksine "Sakin bir yaşam sürerken paranın ve şöhretin tadını yakaladığı dönemde" değil, parası olmasına rağmen mutluluğu yakalayamadığı sıkıntı içerisinde olduğu bir dönemde tanışmış, hayatının aşkını bulduğunu düşünmüştür. Ki ilerleyen yıllarda bunun doğru olduğu o kadar net anlaşılıyo ki. Her şeye ve her söze rağmen. 

İnsanları gerçekten tanımanın tek yolu önce kendini tanımaksa bunun en güzel örneği tek bi şarkıda toplanmış. Kendisine ve topluma atfedilenleri bi kenara bırakıp benim de en çok kayboluşuna üzüldüğüm saf ruhu bulmuş John Lennon. 

''God is a concept
By which we measure
Our pain
I'll say it again
God is a concept
By which we measure
Our pain

I don't believe in magic
I don't believe in I-Ching
I don't believe in Bible
I don't believe in tarot
I don't believe in Hitler
I don't believe in Jesus
I don't believe in Kennedy
I don't believe in Buddha
I don't believe in mantra
I don't believe in Gita
I don't believe in yoga
I don't believe in kings
I don't believe in Elvis
I don't believe in Zimmerman
I don't believe in Beatles
I just believe in me
Yoko and me
And that's reality

The dream is over
What can I say?
The dream is over
Yesterday
I was the dream weaver
But now I'm reborn
I was the Walrus
But now I'm John
And so dear friends''


O kadar da güzel ki. Görüşmek üzere.


14 Kasım 2013 Perşembe

Aklımdan hiçbi şey geçmiyo

'' Evlenip çocuk yapmak istiyorum. Dünyayı dolaşmak. Bir ev almak. Romantik tatillere gitmek, gün boyu sadece dondurma yemek istiyorum. Başka ülkelerde yaşamak. Ideal kiloma inip orda kalmak. Harika bir roman yazmak. Eski bir arkadaşla haberleşmek. Bir ağaç dikmek istiyorum. Nefis bir akşam yemeği hazırlamak. Kendimi başarılı hissetmek. Buz banyosu yapmak, yunuslarla yüzmek. Gerçek bir doğum günü partisi vermek. Yüz yaşına kadar yaşamak. Ölene dek evli kalmak. Bir şişede coşkulu bir mesaj yollayıp aynı derecede ilginç bir cevap almak. Tüm korkularımın üstesinden gelmek. Bütün gün bulutları izleyerek yatmak. Antikalarla dolu eski bir ev almak. Bir maratonu sonuna kadar koşmak. Harika bir kitap okuyup, güzel cümleleri hayatım boyunca hatırlamak. Hislerimi yansıtan harika resimler yapmak. Bir duvarı sevdiğim resimlerle ve sözcüklerle kaplamak. Sevdiğim dizilerin tüm sezonlarına sahip olmak. Önemli bir konuya dikkat çekip, insanların beni dinlemesini sağlamak. Paraşütle atlamak, helikopter kullanmak, çırılçıplak yüzmek. Her gün aradığım türden iyi işi bulmak. Romantik ve eşsiz bir evlenme teklifi almak. Gece açık havada uyumak. Bessegen Dağı'na tırmanmak. Bir filmde ya da Ulusal Tiyatro'da rol almak. Piyangoda milyon kazanmak. Faydalı işler yapmak. Ve sevilmek istiyorum. '' 

-Oslo, 31.August

dedi Iskandinav kızı. Anders doğruldu, duyduğu çoğu sesten ve insanlardan rahatsız bi şekilde. En çok da bu heyecandan. 

Jason Mraz'ın can sıkan pozitifliği, Ted Mosby umudu ya da siz her ne diyosanız onun gibi.

Komik.