4 Ocak 2015 Pazar

Olafur Pt.2

Hepimizin hayatında ''bazı'' anlar gelir, daha o gün okuduğu ya da gördüğü bi olaya bağlantısal bi şekilde akşamına başka bi tarafını farkeder. bi mutluluk gelir. Bunun rastlantısal olmadığını düşünürüm o gibi durumlarda ben ve araştırma yolları açılmıştır artık benim için. Size bu yazımda 3 farklı değişkenin birleşimiyle bişey anlatmaya çalışıcam canlar. 

Nereden başlasam çok da bilmiyorum ama başlayalım bakalım sonu hayrolsun. Daha önceki yazılarımdan beni biraz olsun tanıyan ya da birebir muhabbeti olanlar bilir: insanların kaybettikleri saflıklara üzülen bi tarafım var evet. Bu nokta biraz daha gelişti bende şu sıralar ve zaman cetvelimin ''şu anı'' ele alan ucunu çocukluğa indirgemeyi daha iyi yapar oldum. Ve simgesel olarak çocukluğumuzu beyaz bi nokta olarak ele aldım. Zamanla çocukluğumuz emeklemeye, yürümeye, konuşmaya başladı. Sonra okumaya. Sonra sorgulamaya başladı. Beyazı beyazla kıyaslayamacayağını farketti, başka renklere ve daha çok siyaha hatta karanlığa baktığı günler boyunca dünyanın ne kadar da kötü bi yer olduğunu düşünüp küfür etti. İnsanlara karşı soğudu, eski sevgilisine nefret besledi, babasının onu anlayamadığını düşündü. Dediğim gibi; daha önceleri tam da bu noktadayken insanların kaybettikleri saflığın tecrübenin sonucunda önemli ve dönülemez bi noktada olduğunu düşündüğümden hep üzülmüştüm. Şimdileri o çocukluğumuzda, içimizde varolan beyazlığın büyüdüğünde göreceği diğer renkler olmadan hiç bi anlamı olmadığını daha da iyi anladım. Önemli olanın içimizde varolan bütün renklerle yaşamak olduğunu daha net anladım. bu ilk noktamdı.

Olayı ilişkilendirdiğim ikinci nokta ise içinde bulunduğumuz evrenin ilk hali. Gariptir ki benim aldığım beyazlığın tam tersi olarak başlangıçta ışığı içinde barındırmayan simsiyah bi boşluk. Siyah diye bi renk ayrımı yapabilmemize olanak bile sağlamayan karalık. Aynı boşluk büyük bi patlamayla evreni, galaksileri, gezegenleri, yıldızları vs. oluşturdu. Çocukluğumuzla o evrenin oluşumunun büyük ama çok büyük bi bağlantısı var. Her şeyden önce 2015 yılını düşünmek büyük bencillik olurdu değil mi? Benim bu satırları yazmamı sağlayan evrimsel sürecimizi düşününce benden çok öncesindeki çocuklukları da düşünmemiz gerekir. İlk insanların çocuklarının tek yol haritası ve bildiği şeyler ayrıca anlamlandırdığı hayatının dayanak noktası gökyüzünde kendisinin özel olduğunu hissettiren ışıklardı. Yani aydınlık. Çocuk düşündü, kendince şekiller çizdi gökyüzüne bakarak. Akıllandı ve daha kapsamlı düşünür hale geldi. Sonra onları araştırdı ve olduğum noktaya tekrar geldi içindeki beyazlığı her nesilde kaybederek ve çocuğuna tekrar vererek. Farkında olmadan. 

O sonsuz karanlığın içindeki beyaz ışıklar olan yıldızların hiç bi anlamı olmadığı gibi içimizdeki çocukluk beyazının kirlenmesi ve öyle kalması da o kadar anlamsız. İçinde yaşadığımız evrenin bizim yaşadığımız hayatı sunması ve o hayatın içindeki ''biz'' in iç dünyamızda anlamlanması kadar güzel bişey olamaz galiba. Ve görünen o ki evrende renkler ve ışıklar karanlığı yenerken dünyada da daima çocukluğumuzda sahip olduğumuz beyazlığı kaybetse de yine o beyazlığa yakın olanlar kazanıyor. Bilim adamları, büyük liderler, anaokulunda öğretmenlik yapan birisi, ya da ortaokula giden kravat takmayı yeni öğrenmiş bi çocuk bile bu sistemin içinde özel. Herkes için bi hayat var yaşadıklarını gözlemleyebildiği sürece. Hayat iyiyi de kötüyü de aynı anda yaşayabildiğimiz sürece güzel ve özel. 

Şimdi iç dünyamızdaki karanlık ve aydınlık tarafı ikiye ayırmış bi sanatçıyı sizlere sunmaktan çekinmiyorum bağlantıladığım 3. nokta olarak. Kendisi iki albümü arasındaki farklılığı '' karanlıktan aydınlığa geçiş'' olarak tanımlıyor. Avrupa'nın minimalist neo-klasik müziğin altın çocuğu Olafur Arnalds. Müziklerini kağıdı kalemi elinde alarak yapmaktansa kendi iç dünyasına bırakmayı tercih ediyor. Yaptığı şarkıların bu halini alması da o çocukluğundan şu ana kadar geçirdiği farklı müzik tarzlarının bileşimi. Asi bi rockcıyken gençliğine daha sonraları çizgisi elktronik ve klasik müziğe kayıyor. Çok tatlı bi ekibi var, Nils Frahm, Janus Rasmussen ve Arnor Dan başta olmak üzere. Erased Tapes Records adlı plak şirketi kendisi ve İskandinav ülkelerinde benzer müzik yapanların küçük bi oluşumu. Kiasmos adlı bi duo grubu olmasına rağmen ben asıl solo çalışmalarında daha çok geziniyorum. 

Eğer hakkında bişey bilmiyosanız burası sizin için bi başlangıç noktası olsun: 

 Duyduğunuz her parçası kendi iç dünyasnın birer yanılsaması. Müziğin en büyük kutsalı olan duyguları benim algıma göre mükemmel derecede yansıtıyor. Umudu,özlemi, canlılığı, hüzünü. Ve benim için bu kadar kutsal olmasının diğer bi tarafı da ölümsüzlüğe ulaşabilmiş olması. Çünkü yaptığı şey zamanın çok ötesinde zihinlerde dolanan bütün o renkleri resmedebilmesi. Bi parçasını da buraya koyuyorum. Uzun oldu biraz. Ufaktan kaçıyım:

Olafur Arnalds - Only the winds


,


Aydınlığı ve karanlığı içinde barındırıp anlamaya çalışan herkese selamlar

Olafur'a da.
 
Kendinize iyi bakın.