19 Nisan 2014 Cumartesi

Rod

Selam.

Önce bi düşündüm konuya nasıl girsem falan diye, ama sonra bunun da gereksizliğini farkettim. Bugün sıradanlaşmayı ele alacağım için, her seferinde bi girizgahla başlasam bu da bi süre sonra sıradanlaşırdı ki blogumu biraz seviyosam bunu istemem Evet, sıradanlaşmak. Bize sunulan hayatın sürekli hareketlenmesini, insanların sürekli bi devinim içinde olmasını sağlayan yegane şey belki de, en azından bence. 

İnsan olmak büyük bi başarı, önemli bi aşamadır. Herkes kavgasını içinde taşır. Ve bu kavganın içinde yaptığımız şeyler bakış açımıza göre farklı siluetlere bürünür. Nasıl ki büyüdükçe çocukken şaşırdığımız olaylar ya da nesneler bize sıradan gelmeye başlıyosa, gözlerimizi yumana kadar da öyle sıradanlaşan şeyler bizim için değerini kaybedecek. Gün gelecek değersiz bi metelikten farksız olacak. İlk gördüğümüzde göz bebeklerimizi büyüten şeyler için kafamızı çevirebiliyo olacağız. Ve mutlak güzel mutlak iyi ya da mutlak kötü yok. Yeni dediğimiz şey yeni derken eskir, sıradanlaşır.  Tüketmenin tek yol olduğu algısı yaratılmış yaşadığımız dünyada daha yenisine, dahasına yöneliriz. Bi insan olarak içgüdüsel olarak en iyisine yönelmek çok mantıklı belki ama önümüze çıkan tek yol daha'sı değil. 

İki yol var. Birincisi elimizdekilerin aslında çok da sıradan olmadığını kabullenmek. Dünya şimdikinin 127839123 kat daha büyük olsaydı bile gördüğümüz kadarıyla varoluyor.   Mesela  kangrene dönmüş bi ilişkinizin içindeki sıkıntıların her gün tekrarladığınız rutinleri bozmakla başlamak bi çözüm olabilir. Ya da her gün gittiğiniz okul yolunda, uzunluğundan dert yandığınız okul yolunda farklı bişeyler aramak olabilir. Hiç bişey bulamazsanız kafanızı kaldırıp her akşam geçtiğimiz yolun üzerinden akıp giden yıldızların farklı olduğunu görebiliriz. Dünya değişirken, biz değişirken çevremizde artık bize sıradan gelen şeylerin tamamen algısal olduğunu görebiliriz. Ama bi yandan tabi ki her şey değişemez, kutup yıldızı yine aynı yerinden bize ışıldar, sokak lambaları yine aynı parlaklığıyla gözümüzü alır.

İkinci yol da değişim. Hayatımızdan çıkarıp yene ikamesini sağlayabileceğimiz şeyler. Bu noktada örnek vermek istemiyorum çünkü benim için benim sıradan hissettiklerim sizin için aynı şeyi hissettiremeyebilir. Hatta dünyanın en sıkıcı şeyi olabilir. Sadece bu ikinci yola insanların tabi olmadığını söyliyim. Ayrıldığınız eski sevgilinin yerini duygusal olarak doldurursunuz. Senden başka başka bi sen yok. Eğer ayrılan taraf siz değilseniz ve farklı'yı aramazsanız bataklığın içinde kalmaktan başka bi çare bulamayız. Ama nesnel olarak? Evet. Zaten görüntüler dünyasından farklı bişey de beklenemezdi, Gördüklerimi kadar varız, gördüklerimizi hissedebildiğimiz kadarıyla tam olarak. 

Neyse ki durum o kadar da kötü değil, içimizde bu düzenin içinde kaybolup yok olmayacak da bişey var o da hayal gücü. Törpülenmesine izin vermediğimiz sürece bizi ister istemez değiştirecek, hayatımıza yön verecek. Geleceği bilmeden varolmuş varlıklarız, 10 gün sonra nasıl olacağımızı bilemeyiz belki ama hayal ederiz. Uzun vade için bi meslekte nasıl çalışacağımızı hayal ederiz. Evlenmeyi hayal ederiz, evlenmemeyi hayal ederiz. Geçmişte hayal ettiğimiz şeyleri yaptığımızda mutlu oluruz. Başkası yaptığında mutlu oluruz belki onun hayalini bile benimseriz. Bob Marley gitar ritmini sadece gidişle değil çift yönlü hayal edip, yapıp, şimdi sıradanlaşmadığını, o noktada onun sayesinde sıradanlaşmayanları bi düşünün. Da Vinci'nin tablosuna hala hayranlıkla bakan bir sürü insanı yine düşünün. Che'nin devriminden ilham alan insanları.

O yüzden dinleyin, izleyin, okuyun. Yaşadıklarınızın birer basamak olduğunu görün. Bir kaç adım geri atıp büyük resmi farkedin.  Ben yapabiliyo muyum? Kısmen. Belki siz ''daha''sını yaparsınız. Açın bi Rod Stewart dinleyin mesela, sıradanlaşmaya fırsat bulamayan en tipsiz ama kendi şarkılarından çok coverlarıyla sıradanlaşmasına izin vermediği şarkılarını dinleyin.

İyi geceler.