5 Ocak 2014 Pazar

Julius Sezar






Evet bi süredir yoktum ama gerçekten benim suçum yok. Hala sağda solda yazıyorum ama anlık tespitler ya da aforizmaların ilerisine pek gidememeye başladı. Sevmediğim bi durum, şimdilik artık bende alışkanlık yapmasına korkarak ilerisine erteliyorum ama başlıkları ya da aiçine batsam bulansam da bıkmayacağım konuları.

Yeni yıla girdik malum. Umarım sizin için de iyi geçmiştir 2013. Bana soracak olursanız son nefesime kadar hatırlayacağım şeyleri yaşadım bu yıl. Çok sıkıntılı olabileceği halde onları yaşamaya fırsat bulamadığım, yaşayaabileceğimin enlerini hissettiğim bi ilk yarı ; ardından da hayatım en zor zamanlarını geçirdim. Ama nasıldı sorusuna tek cevabım ''iyiydi'' olurdu. Yeni yıldan bi dilek dilemedim ben. Çünkü neyin iyi neyin gerçekten kötü olduğunu bile bilemezken ''bu olsun evet evet bu'' demenin bi manası yok. Yine de yüzünüzden gülücükler eksik olmasın. Bu arada özellikle yoğun olduğum bi dönemde güzel dönüşleriniz için yazıyorum desem yalan olmaz. Neyse bik bik ötmesem keşke, daha çok severdiniz beni biliyorum, tamam hurmayın başlıyorum.

Eskiyle yeninin birbiriyle bağlantısından bahsetmiştim biraz. Ama bu daha çok sınıf değerlendirmesi gibi olmuştu, belki biraz daha gerçekçi. Şimdi yaptıkları işin arkasında birbiriyle bağlantılı olduklarına inandıklarımı anlatıcam. 

Genel ahlak kurallarının en güzel tarafı genel olmasıdır. Siz de yakalamışsınızdır tabi bunu doğal olarak :D neyse ama demek istediğim o kadar basit değil sanki. Her zamanı ve herkesi kapsaması, sınırlarının olmaması. Şimdi iğrenç bi acıtasyona vurmak istemiyorum ama gerçekten yaşanılmaz olan olurdu bu genellik olmasaydı hayat. Ne gibi? Herkesin bi parçasıyla tabandan tavana aynı olduğu yerlerin olmaması düşünebilir miydi sizce? Ufak bi ayrıntısı var ama. Farklılıkların ortaya çıktığı bi tabakada bu genel ahlak sayesinde düşünülenin aksine inanılmaz bi uyum oluşuyo. Çünkü ağaç dallarında olduğu gibi en yukarılara çıktıktan sonra anden ayrılan iki dalın birbiriyle olan benzerlikleri de çıktıkları yer kadar fazladır. Anlaşamamaları  mümkün değil ve ortaklık paydaları en az olan yeri gövdesiyse, bi büyük darbede  yıkılan koca ağacın kesildiği yer de yine gövdesidir. Bi ağacı dallarından keserek yıkamazsınız, ve fikirler ne kadar çoğalırsa ve düşünce ne kadar fazlalaşırsa farklılaşırız. Bi dal oluruz, çok farklı olduğumuzu sandığımız insanlara bu yüzden yakın olmalı.

Galiba iki yazı yazmam gerekicek çünkü daha konuya bile giremedim. Eski - yeni diyoduk. Nerden buraya geldim? Julius Sezar'ın ünlü duruşunu kendi duruşuyla albüm kapağı yapan sarışından. Agnes Obel, piyanistten. Bi dakika tekrar gelicem buraya ama önce bişeyler daha zırvalamam gerek, eksik kalmasın.

Görüşümdür, artık insanların bu kadar tek tipleştirilmeye çalışıldığı bi dönemi uzun bi solukla geçtiğimizde oluşacağı şekli bi hayal edin. Popülarite ve ortaklaşan duygular insanları sıradanlaştırırken hafif bi farklılık ya sizi yücelticek ya da sokakların içinde hayatlarımızı geçirmemizin sebebi olacak. Ya da susturuluşumuzun. Şimdi geçmiş: insana zaman ilerledikçe tatlı gelir ama bazı şeylerin hakettiğini düşünmeden olmuyo. Siyah Beyaz bi filmin ortasında ufak ufak gülmemize sebep olan montajlarıyla (ocak yakılır, çıkan ateş sesi sadece bi saniye olur. Araba çalıştırılır, motorun sesi sadece bi kaç saniye durur ve kesik kesik devam eder) da olsa mesela bi Andrey Tarkovski filminin iki saati tüm Hollywood tarihinin yarısını silebilir düşünce anlamında. Giderek sıradanlaşılsa da şimdinin farklı düşünceleriyle omzu omuzadır (daha geriye gidersek Kurusawa, yakınlaştığımızda Kubrick hatta Coen kardeşler olabilir bunlar). Bunu bi  farklı düşünen olarak değil de, onlara uzaktan bakan birisi olarak söylüyorum.

Her zaman da düşünce anlamında olmuyo işte. Zeytin dalından tacı sarı saçlarıyla yapan Agnes'in duruşuyla Jul'e benzemesi gibi. Agnes'in hikayesi de bu yazının ikinci parçasına kalsın, sonraki yazıya. 

O zamana kadar:

Agnes Obel - The curse (Berlin Live session)
 http://www.youtube.com/watch?v=j1wgaFJ0750

İyi geceler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder